Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bütün huzurların kaynağını, başarıların esasını, herkesle iyi geçinmenin, kısacası iki cihan saadetinin yolunu şu hadis-i şerif bildiriyor:
(Bu dünyada bir garip veya yolcu gibi ol ve kendini ölmüş, kabir ehlinden say!)
Bu dünyada kendimizi, memleketimizde değil; dilini, yerini, adresini bilmediğimiz, kimseyi tanımadığımız bir yerde, yaşama mücadelesi veren garip biri olarak kabul etmeliyiz. Garip demek, tanıyanı, yardım edeni olmayan zavallı demektir. Peygamber efendimiz, insanlara karşı böyle garip olmak gerektiğini bildiriyor. Nasıl, garipken, başkalarıyla yakın alaka kuramıyorsak, her zaman, herkesle kalben alakamızı kesmeliyiz. İnsan çöl ortasında kalsa, ne insan, ne su, ne ağaç olsa, yani hiçbir şeyi olmasa ne yapar? Elbette Allah der. İşte Allahü teâlâ, insanların arasındayken, kalben böyle gurbette olanları sever.
Garip olmak, kendini ölmüş saymak ne demektir? Çevremizdeki yakınlarımıza değil, yalnız Allah’a güvenmek demektir. En iyi dost Allahü teâlâdır. Eşin dostun faydası çok sınırlıdır, o da yine Allah’ın izniyle olur. Bunlarla görüşürken, her şeyin Allah’tan olduğunu unutmamalı. Her nimetin sahibi, her şeyi yaratan Allah’tır. İnsanlar birer vasıtadır. Allahü teâlâyı unutarak, herhangi bir iyiliği bizzat o şahıstan bilmek çok tehlikelidir. Hazırlanıp verilen bütün nimetler Allah’tandır, ama getiren, hazırlayan insandır, çünkü Allahü teâlâ ona sevab vermek istiyor. Birini hidayete kavuşturan, ona uygun bir din kitabı veren de Allah’tır. Ama diğer nimetler gibi direkt vermiyor da bir sebeple veriyor, çünkü o sebeple sevab verip onu da kurtarmak istiyor.
Müslüman, yolcu olduğunu bilmeli, yolcu gibi hareket etmeli. Yolcu, biletini almış, bavulu elinde, az sonra kalkacak olan vasıtaya binmeye hazır bekleyen kimse demektir. Yola gideceğinden habersiz olan birine, haydi gidiyorsun dediklerinde, bunun hâlini bir düşünelim. Hazır olanın rahatlığı nerede, hazır olmayanın telaşı, nefes nefese kalması nerede? Hazır olmayan kimse şaşırır, eli ayağı dolaşır, (Eyvah, şunlar lazımdı, bu da eksik! Ne yapacağım ben şimdi?) der, ama elinden bir şey gelmez. Onun için, âhiret yolcusunun her an ölüme hazır hâlde beklemesi gerekir. Haydi denildiğinde ben hazırım diyene ne mutlu!
Oranın kapısı sabah erkenden açılacak gelen köy sakinleri bir yandan çay ve kahve içerken bir yandan da kitap okuyacaktı.
Kütüphanenin ışıklandırılmasını özenle yaptıracaktık. Hiçbir okuyucu kitap okurken rahatsız olmayacaktı.
Önce ihtiyarlık yıllarımızda maddi destek olsun diyerek, bir yapı kooperatifine girdik.
Çok şükür 1985 yılında evimiz bize teslim edildi. Sıra köydeki hayal ettiğimiz evimizdeydi. Onuniçin de hiç endişelenmedik. Bu ara bizden sonra yapı kooperatifine giren
akraba ve dostlarımıza parasal yardım yaptık.
Ev yapan kim olursa olsun başkasından borç alarak yardımlarımızı esirgemedik. Hele hanımım "ALLAHU TEALA ONDAN RAZI OLSUN" babam ev yaptıracağım dediğinde bütün takılarını hatta kendi babasının ona ileride lazım olur diye verdiği bilezikleri de dahil hepsini babama verdi. Bu cömertliğimizin güvencesi nereden geliyordu? Emekli olacağımız zaman bize ödenecek kıdem tazminatı vardı. İşte o paraya güvenerek, hiçbir tasarruf yapmadık. Hayellerimizi hayalde bırakan o müthiş kararlar olmasaydı, herşey çok güzel olacaktı.
5 nisan 1994 kararları sonunda TÜRKİYE büyük bir krize girdi. Parası ve malı olanların çok kazandığı, fakir halkın işçi, memur ve emeklinin çok kaybettiği bir dönem başladı. O dönemin başbakanı şimdi siyaset dışında. Başbakan yardımcısı ise, yeni bir hamle ile BELEDİYE BAŞKANI olmak için sandıktan onay bekledi. Fakat seçilemedi. Bu millet unutmaz.
İşte sevgili dostlar o yıl bütün ülkede işçi çıkarmalar oldu. Sadece bizim çalıştığımız fabrikadan 2625 kişi çıkarıldı. Tazminatımı verdiler. 6 aylık vizite kağıdımı da imzalayıp verdiler. insan 50 yaşından sonra hastalıklara düçar oluyor. 48 yaşımda işsiz kaldım. eğer 4 yıl daha bekleseydi bu kriz o zaman bireysel olarak etkilenmiyecektim. Çünkü o sırada emekiliği hak etmiş arkadaşlarım, kendilerine bir ev daha aldılar. Emekli maaşları da bağlandı. Ufak tefek yaptığı işlerle de aile bütçelerine katkı sağladılar. Hatta bir akrabam köyümüze hem ev yaptırdı. Hem de verimli bir yerden zeytin bahçesi aldı. Şimdi kendisi zenginler sınıfında.
Ben ise kalan 4 yıl içinde kıdem tazminatını yedim. Çünkü kızım üniversiteye devam ediyordu. Emekli olabilmem için aylık primlerimin isteğe bağlı sigortaya ödenmesi gerekiyordu. Unutulmamalı ki İSTANBUL'da yaşamak pahalıdır. Hemen köyüme dönebilseydim. Elimdeki birikimle yine de ev alabilirdim.
Olmadı sevgili dostlar... Geçti gitti ömrüm hayellerimle...
Şimdi benim yaşadığım travmaya aday yeni vatandaşlarımız var. Onlar yapılacak seçimlerde sandıkta cevap vereceklerdir. Ben de onlara destek vereceğim. Bir blogcu arkadaşımın dediği gibi sosyal demokratlar fakiri-fukarayı düşünür. Diğerleri oy almak için düşünür görünür.
Burada hemen belirtmeliyim. Sosyal demokrat parti TÜRKİYE'de var. İsmini siz de biliyorsunuz. Ben o partiye yıllardır oy veriyorum. İnşaallah bu seçimde kendini gösterir.